ŞİRKETLERİ ÇEVRECİ DUYARLILIKLA BULUŞTURAN GİRİŞİM: EKO ETİKET

Geçtiğimiz yıldan bu yana Türkiye’de de uygulanmaya başlanan “eko etiket” sertifikası, sağlıklı çevre ve gelecek için hem evrensel hem ülke boyutunda atılan en kayda değer adımlardan biri. Ülkemize geçtiğimiz yıl adım atan dünyanın en köklü ve öncü eko etiket hareketi Blue Angel’la birlikte, sürdürülebilir bir çevreye inanan şirketler ve tüketici için doğru bir adres de var artık.

İnsanoğlu, varlığını devam ettirebilmek için doğaya saygılı olması ve çevresel sürdürülebilirlik ve geridönüşüm konusunda acilen bir şeyler yapması gerektiğini anladı. Doğa çevresel felakete günbegün yaklaştığımızın sinyallerini açık açık vermeye, insanoğlu da geliştirdiği çeşitli uygulamalar ve denetimlerle doğaya verdiği tahribatı durduramasa bile yavaşlatma yönünde adımlar atmaya başladı. İşte eko etiket de çevresel duyarlılık konusunda son yıllarda geliştirilmiş en önemli ve en başarılı çevreci uygulamalardan biri.

Eko etiket, çevre sorunlarına duyarlı tüketiciye, tercih yapmada yardımcı olan tarafsız bir sertifikalandırma programı. Bu program çevre duyarlılığı adına doğru kıstaslar koyarak tüketiciler kadar şirketler için de yol gösterici bir rol oynuyor. Uygulama, bu etiketi taşıyan ürün ve projelere sahip şirketlerin, çevreye duyarlı duruşunu ortaya koyuyor. Çevreye duyarlılığın insanlığın geleceği için öneminin bilincinde olan günümüz insanı, bu etikete sahip şirketlere ve ürünlerine daha bir sempatiyle yaklaşıyor. Kısacası eko etiket şirketlere prestij ve tüketici kazandırıyor. Uygulama, yaşam döngüsü değerlendirmesi (YDD)  kavramı üzerinde temelleniyor. Bu değerlendirme süreci, herhangi bir ürünün; üretim, sunum ve tüketim aşamalarında ne derece çevreyle dost olduğunu inceliyor. Sonunda da bunların tümünü kapsayan bir rapor sunuyor. Eko etiketler, “çevresel etiket”in bir alt grubu olarak kabul ediliyor.

Tüketiciye yol gösteriyor

Tüketici, eko etiketli bir ürünü gönül rahatlığıyla kullanıyor. Çünkü etiketlendirme, adından da anlaşılacağı gibi ürünün ekolojik yani çevreyle dostluk derecesine ilişkin bir ölçüm sonucunda elde edilen değerlere göre yapılıyor. Eko etiketleme yalnızca perakende sektöründe değil,  alışveriş merkezi projesinden yazılıma pek çok alanda uygulanıyor. Bu uygulama için, ürün ve projeleri değerlendirerek bir tür not veriyor da diyebiliriz. Tarafsız ve evrensel çevre koruma ölçütlerine göre değerlendirme yapan eko etiket kurumları böylece çevre sorunları konusunda çok önemli bir görevi de üstlenmiş oluyor; denetim. Tarafsızlık ve evrensel değerlere bağlılık, eko etiket uygulamasının güvenilirliğini ve saygınlığını perçinliyor.

Eko etiket nasıl ortaya çıktı?

“Çevresel etiket” kavramı ilk olarak 1978’de, Almanya’da, Blue Angel programıyla ortaya çıktı. Ardından çok sayıda çevresel etiket programının ortaya çıkışıyla Uluslararası Standardizasyon Organizasyonu (ISO) devreye girdi ve 1993’te çevresel etiketleme; ISO 14021, ISO 14024 ve ISO 14040 olarak, karşıladıkları ihtiyaca göre belirlenen üç kategoriye ayrıldı. Ancak tüm bu programlar tek bir ortak amaçta birleşiyordu: Ürün ve servisleri çevresel açıdan doğru iletişim ve verilerle değerlendirerek çevreye daha az zarar veren ve daha az çevresel baskı yaratan ürün ve servislere talebi yükseltmek ve piyasanın, sürdürülebilir çevre boyutunda potansiyelini artırmak. Bu programlar bizim için yeni sayılabilir ancak eko etiket uygulaması, Avrupa’da kırk yıldır önemli işlere imza atıyor. Bugün Küresel Etiket Ağı (Global Ecolabelling Network) çatısı altında 27 eko etiket programı yer alıyor. Bu programların çoğu küresel çapta, dünyanın pek çok ülkesinde aktif bir şekilde uygulanıyor; önemi ve yaygınlığı her geçen gün daha da artıyor. Bu uygulamanın en önemli özelliklerinden biri de denetimleri, gönüllülük esasıyla çalışan tarafsız jürilerin gerçekleştirmesi. İlk ortaya çıkışından bugüne sayısı gün geçtikçe artan eko etiket programları, onaylanmış ve yerleşmiş uluslararası standartlara sahip.

Şirketlerin talebiyle yaygınlaştı

Eko etiketin 1978’de Almanya’da ortaya çıkışından kısa zaman sonra yaygınlaşmasında en büyük etkenlerden biri de şirketlerin talebi oldu. Şirketler, çevreye duyarlığın arttığı bir dönemde, eko etiketin piyasada bir avantaja dönüşebileceğini fark etti. Dünya standartlarında üretim ve satış yapan bir şirket olabilmek için çevreye duyarlılığın, yaşam döngüsüne saygılı olmanın öneminin büyük olduğu görüldü. Ve bekledikleri gibi de oldu; tüketicinin giderek bilinçlendiği dünyamızda, eko etiketli ürünler sunan şirketlerin pazar payları gün geçtikçe artıyor. Bu gerçek, çevreye saygılı bir duruş sergilediğini eko etiketle belgeleyen şirketlerin sayısının da her gün biraz daha artmasını sağlıyor. Bu olumlu gelime, eko etiket programlarının ortak hedefine ulaştığını da gösteriyor.

AB Eko Etiketi

Avrupa Birliği, üye ülkelerinde uygulanan çeşitli çevre etiketi programlarını tek bir çatı altında toplayarak, sadece üyeleri için geçerli bir çevre etiketi standardı geliştirdi. Bu süreç sonucunda AB Bakanlar Konseyi, 23 Mart 1992’de yayınladığı bir tüzükle AB’nin kendi çevre etiket sistemi olan “AB Eko Etiketi” uygulamasını başlattığını duyurdu. Etiket, Avrupa Birliği Eko Etiket Bağımsız Kurulu’nca veriliyor. Yine gönüllülük esasıyla çalışan bu tarafsız kurul, sertifika vereceği ürün ve projeleri yaşam döngüsü açısından ele alıyor. AB Eko-Etiketi, sadece AB’ye tam üye olan ülkelerdeki yetkili kurumlar tarafından verildiğinden henüz ülkemizde uygulanmıyor.

Farklı sektörlerde eko etiket

Eko etiket, çevreye saygılı üretim standartlarının dikkate alınması ve uygulanmaya başlanmasıyla birlikte, ülkemizde de gittikçe yaygınlaşıyor. Türkiye’de eko etiket açısından standartlara uygun üretim yapan ve bu çizgisini koruyan kurumların arasında ilk sırayı organik gıda şirketleri alıyor. Beyaz eşyadan yapı sektörüne oldukça farklı sektörlerde karşımıza çıkan eko etiket uygulamasının daha fazla sektörde yaygınlaşması bekleniyor. Eko etiket AB’ye giriş süreci, küresel standartta üretim ve en önemlisi de insanlığın geleceği adına ülkemiz açısından büyük önem taşıyor. Tüketicinin bilinçlenmesinde de büyük bir etken olan eko etikete değer görülen ürünlerin ve bu ürünlerin pazar payının artması, ülkemizi hem gelişmişlik hem de çevreci duyarlılık anlamında ileri bir noktaya taşıyabilecek en insancıl yollardan biri.

 

 

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir